3. Empresyonizme gelene kadar ışık figürlerin plastik değerlerini ortaya çıkarmada,
tablonun konstrüksiyonun da kullanılan bir araçtı. (1370-1427)
SANDRO BOTTICELLI
Empresyonizme gelene kadar ışık soyut bir ışıktır.
7. Empresyonizmi Oluşturan Üç Ana Unsur:
IŞIK: Empresyonizme gelene kadar ışık figürlerin plastik
değerlerini ortaya çıkarmada, tablonun
konstrüksiyonun da kullanılan bir araçtı.
Empresyonizmle beraber ışık bir araç değer olmaktan
kurtulur ve başlı başına bir değer olarak anlaşılır.
Empresyonizmin kullandığı ışık,daha önceki
dönemlerdeki gibi idealize edilmiş soyut ışık değildir.
Doğada gördüğümüz reel ışıktır.
Nesneler dünyasına baktığımızda orada kendi başına
var olan objeleri görmüyor,ışığın belirlediği renkleri
çeşitli ışık renklerini görüyor ve resmediyordu
.Açık hava resminin doğaya çıkarak empresyonist görme
tarzı ressamları karanlık atölyelerini terk etmeye ve
güneş ışığına çıkmaya zorluyordu. Böylece resmin ilgi
alanı formdan konturdan ışığa, renge kayıyordu.
8. RENK: Rengi ilk keşfedenler kuşkusuz empresyonistler olmamıştır.Ancak
empresyonistlerin keşfi ışık tayflarıdır.
Optik bir sanat olan resim her şeyden önce göz duyumlarına dayanır. Bu göz
duyumları aslında renk-ışık duyumlarından başka bir şey değildir.
İmpressionizme gelinceye kadar resimde kullanılan renk, tıpkı ışıkta olduğu
gibi, başlı başına bir değer değil, üzerinde bulunduğu objeyi ifa-de etmek
isteyen, onu tanıtan bir araç idi. «Renaissance sanatında renk, doğanın,
maddenin, nesnelerin bir özelliği idi.»
impressionizme gelene dek, renk bütün sanat okulları tarafından kullanılmıştır
ve bunda da bir zorunluluk vardı, çünkü resim, optik bir sanattır. Ancak,
impressionizme gelinceye kadar renk, nesnele-rin bir özelliği, nesnelerin bir
attribut'u olarak kullanılıyor ve objektiv olarak kabul ediliyordu. Renk,
nesnelerin kendisindedir; her nesne ağır-lık, sertlik gibi bir renge de sahiptir;
ve ağırlığı, sertliği mekanı nasıl nesneden ayıramıyorsak, rengi de nesneden
ayıramayız. Görüldüğü gibi, böyle bir renk anlayışı, hiçbir zaman Işık'tan
hareket eden bir renk an-layışı değildir.
Rengin ışıkla olan bağlılığı üzerinde hiç durulmamıştır. Işık, tayf renkleri olarak
anlaşılmadığı gibi, renk de, bir ışık tayfı olarak düşünülememiştir. Işık, nasıl
resmin kompozisyonu için dayanılan ele-manlardan biri ise, renk de yine bir
diğer elemanıdır.
9. • İmpressionist sanatçı, atölye'yi terketmekle, yeni bir dünya ile karşılaşmış
oluyordu: Bu, ışığın dünyasıdır. Ancak, bu ışık, beyaz ışık değil, tersine, tayf
renklerinden meydana gelmiş bir ışıktır. Güneş ışığı, tayf renkleri halinde
nesneler üzerine düşüyor ve nesneler aydınlanıyor. Işık ile nesnelerin
kucaklaşışı, her an değişen bir renk atmosferi içinde meydana geliyor.,
• Nesneler, her an yeni bir ışık ile ve yeni bir tayf rengi ile aydınlanıyor. Bize
görünen dünya, her an yeni ve deği-şik bir dünyadır, çünkü, her an onu yeni
bir tayf rengi içinde görüyoruz.
• Objeler dünyasının, sabit ve değişmez, objektiv, real bir rengi yoktur.
Objeler, üzerine düşen tşık tayfının rengindedir. Bütün objeler dünyası,
akan, değişen bir fenomenler dün-yası olduğu gibi, bu akış aslında tayf
renklerinin bir akışıdır. Nesneler dünyası, temelsiz, kontursuz olup, bir
değişme içindedir; ancak, bu de-ğişmeyi belirleyen temel prensip, renktir,
yani tayf rengidir.
• Renk, böylece, resmin tek taşıyıcısı oluyor, çünkü impressionizme ge-
linceye kadar, rengin de hizmet etmekle yükümlü bulunduğu kompozis-yon,
perspektiv gibi değerler artık kayboluyor. Resmi belirleyen tek değer renk
oluyor.
10. • Rengin, tayf renginin belirlediği bir dünya, sağlam, rationel bir dünya değil,
akan, her an değişen, sürekli sallantı ve titreşim içinde bulunan bir dünyadır.
Perspektif'den yoksun olması nedeni ile bu dünya, üç boyutlu değil, iki
boyutlu bir dünyadır, renklerin art arda çeşitli görü-nüşler ortaya koydukları
bir dünyadır, daha doğru bir deyimle, bir yüzey dünyasıdır. «Rengin yanında
her şey, derinlik etkisi, kompozisyon, içerik, vb., ikinci plana atılmakla,
ressamın yaşantısı, renk üzerinde toplanır; böylece, bütün tablo, hemen
hemen düz bir yüzey, 'dünyanın renkli bir derisi' halini alır.»
• Hava Perspektifi: Empresyonizmle birlikte eski geometrik perspektif anlayışı
yerin hava pespektifine bırakıyor.Hava tıpkı bir tül perde gibi
nesnelerinetrafını sarıyor, nesneler ile aramıza ince bir tabaka meydana
getiriyor, bu ince tabaka nesnelerin kontürünü erittiği gibi onların üzerine
düşen renklerin kontürlerinide eritiyor.
• Renk Kontrastı: Geleneksel sanatçılar, tuvale geçirmek istedikleri figürleri ya
da nesneleri sağlam bir form içinde göstermek için genel olarak renk
karşıtlığından faydalan-mışlardır. Şöyle ki, örneğin bir yeşil leke ile bir
kırmızı lekenin doldurmuş olduğu iki figür mutlak bir kesinlikle birbirlerinden
ayrılırlar.
• Empresyonistlerle birlikte bütün nesne dünyası konturların çevirdiği formları
paranteze alınınca, parçalanıp atılınca artık o anlamda renk karşıtlığı
kullanmaya gerekte kalmamıştır.
11. • ZAMAN: Renaissance sanatını belirleyen zaman, böyle
mantıksal, rationel bir zamandır. Çünkü, Renaissance
sanatçıları, değişeni değil, değişmeyeni yapıtlarında ifade
etmek istediler.
• Barok resmine gelince, durum tamamen değişiyor.
Renaissance'ın mantıksal zaman anlayışına karşı, burada
harekete dayanan bir zaman anla-yışı ortaya çıkıyor. Hatta
diyebiliriz ki, resmin ana konusu, hareketi tes-pit etmek oluyor.
• İmpressionizm, yeni bir zaman teo-risi geliştiriyor ve bu zaman
teorisi de, her şeyden önce impressionist görme ve
impressionist 'obje' anlayışı ile derinden ve içten bağlıdır.
• impressionist bir ressamın tutumu da tıpkı,bir fotoğrafçının
tutumuna benzemektedir. Hızla akan bir duyumlar ırmağı
karşısında ressam, yakalamak ve tespit etmek istediği
impression'u, aynı hızla kavramak gereğindedir; çünkü, bu gibi
sübjektiv duyumlar ve yaşantılar, ancak «çok hızlı bir bakışla
kavranabilir ve değişmeden alıkonur.»
12. • Renaissance sanatı, değişmeyeni, duranı
resmetmek istediği için onun kullandığı zaman,
hareketsizliğe dayanan bir mantıksal zaman'dır.
Barok' un kullandığı zaman ise, yer değiştirme
şeklinde, yer değiştirme olarak anladığı
harekete dayanan bir zamandır. Oysa,
impressionist zaman, her ikisinden de farklıdır.
İmpressionizm, pittoresk stil içine girdiğine
göre, sürekli olanı değil, olanı, değişeni arar; ve
bu bakımdan Renaissance sa-natından
tamamen farklıdır.
• Kısaca söylersek, zamanı en küçük parçalarına
ayırmak ve “ an” ı yakalamaktır.